Mucize 1.Sezon 5.Bölüm Kahramanların Doğuşu
1.SEZON 5.BÖLÜM * KAHRAMANLARIN DOĞUŞU
Öğleden Sonra - Marinette'in Odası
Marinette, odasının penceresinden dışarı bakarak derin bir nefes aldı. Gözleri sokakta oynayan çocuklara takıldı, yüzlerinde masum bir neşe vardı. O ise kafasında dönüp duran sorularla meşguldü.
Yatağına oturdu, dizlerini kendine çekti ve düşünceli bir şekilde mırıldandı. "Chloe ve Adrien... Gerçekten eskiden yakın arkadaşlar mıydı?"
Alya, masanın üzerine kitaplarını bırakıp kollarını göğsüne kavuşturdu. "Evet, yakınlardı ama sadece Chloe'nin istediği kadar. Adrien kibar biri olduğu için ona hep iyi davranmış ama bu, onun Chloe'yi gerçekten sevdiği anlamına gelmiyor."
Marinette kaşlarını çattı. "Ama Chloe hep 'Adrien benim en iyi arkadaşım' diyor. Belki de çocukken ona gerçekten değer veriyordu?"
Alya iç geçirdi ve yatağın kenarına oturdu. "Belki de ama unutma, Chloe için insanlar genelde birer oyuncaktan farksız. Onlara sahip olmak istiyor, ama gerçekten önemsedikleri için değil sadece her şeyin onun kontrolünde olmasını sevdiği için."
Marinette düşündü. "Ya değişmek isterse? İnsanlar değişebilir, değil mi?"
Alya hafifçe gülümsedi. "Elbette, ama Chloe ister mi? Bence onun için değişmek, kontrolü kaybetmek anlamına geliyor. Ama bilemeyiz... Belki de bir gün gerçek arkadaşlığın ne olduğunu öğrenir."
Marinette, bir an için Chloe'nin yalnız bir çocuk olduğunu ve sadece dikkat çekmeye çalıştığını hayal etti. "Umarım bir gün bunu anlar," diye fısıldadı.
Alya derin bir nefes alarak başını salladı. "Bunu ne kadar istersen de, Chloe'nin değişmesi onun kararı. Sen sadece ona yol gösterebilirsin, ama değişim için kendi isteği olmalı."
Marinette bir süre sessiz kaldı, sonra gözlerinde kararlılık ve bir parça hüzünle başını salladı. "Evet, belki de haklısın."
Alya gülümsedi ve omzuna hafifçe dokundu. "Biliyorum, zor. Ama unutma, bazen yardım etmekten daha fazlası gerekir. Kendini korumalısın."
Marinette, pencereden dışarı bakarak bir süre sessiz kaldı. Bir anda hafifçe gülümsedi ve derin bir nefes aldı. "Umarım bir gün bunu anlar, Alya. Belki de bir gün, gerçekten anlayacak. Her şeyin değişebilmesi için, belki de birine önce ışık tutmak gerekiyor."
Alya, Marinette'in kararlı bakışını görünce ona destek olarak başını salladı. "Evet, belki de. Ama bunu yapmak seni bir kahraman yapar."
Marinette, içinde hissettiği huzuru bir an için dışarıya yansıttı. "Umarım bir gün, Chloe de bunu anlar... ve değişir."
Marinette, Alya'nın söylediklerini dinlerken aklındaki soruların birer birer sıralandığını hissetti. Chloe hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu. Bu, onu daha iyi anlamasına yardımcı olabilirdi.
O sırada Usta Fu, Paris sokaklarında bastonuna yaslanarak ağır adımlarla yürüyordu. Yüzünde bilge bir ifade vardı, ancak içten içe zamanın daraldığını hissediyordu. Paris'in yeni koruyucularını bulması gerekiyordu ve içgüdüleri onu iki genç insana yönlendiriyordu: Marinette Dupain-Cheng ve Adrien Agreste.
Yanında havada süzülen küçük yeşil kwami, Wayzz, hafifçe alçalarak konuştu. "Usta Fu, emin misiniz? Bu kızı tam olarak tanımıyoruz. Ya yanlış kişiyse?"
Usta Fu başını hafifçe salladı. "Bir koruyucu olmak için en önemli şey, sadece güç değil, kalbin saflığıdır, Wayzz. Marinette'in içinde büyük bir potansiyel var. Bunu hissedebiliyorum."
Şehirde ilerlerken sonunda Dupain-Cheng ailesinin fırınına ulaştılar. İçeriden taze ekmek ve tatlı kokuları geliyordu. Usta Fu duraksadı, çevresine göz attı. İnsanlar fırına girip çıkıyordu ama içerisi oldukça yoğundu. Wayzz merakla fısıldadı. "İçeri nasıl gireceğiz." Usta Fu hafifçe gülümsedi. "Bir koruyucu her zaman yollarını bulur, Wayzz."
Tam o sırada, fırının yan tarafında dar bir sokak dikkatini çekti. Orada bir yangın merdiveni uzanıyordu. Kimse fark etmeden merdivene yöneldi. Yaşına rağmen çevik hareketlerle basamakları tırmanmaya başladı. Wayzz endişelendi. "Usta Fu, dikkat edin! Düşerseniz..."
Usta Fu hafifçe gülerek, "Bunca yıldır dengemi kaybetmedim, merak etme," dedi ve sonunda çatının kenarına ulaştı. Oradan, Marinette'in odasına açılan küçük balkon görülebiliyordu. Kapı kilitliydi ama Usta Fu bir koruyucu olarak her zaman hazırlıklıydı. Cübbesinin iç cebinden küçük bir alet çıkardı ve birkaç saniye içinde kilidi sessizce açtı. İçeri adım attığında, odanın boş olduğunu gördü.
Wayzz şaşkınlıkla etrafına baktı. "Biraz riskli değil mi? Bizi yanlış anlarlarsa..."
Usta Fu ciddi bir ifadeyle, "Zaten yeterince risk alıyoruz, Wayzz," dedi. "Ama bu görev önemli." Tam o anda, alt kattan ayak sesleri duyuldu. Marinette kapıya doğru yaklaşıyordu. Alya'yı uğurlamak için aşağı inmiş yeni çıkıyordu. Usta Fu derin bir nefes aldı ve beklemeye başladı. Marinette kapıyı açtığında, kaderinin değişeceğinden habersizdi.
Eyfel Kulesi'nde Hawk Moth - İlk Zafer İçin
Öğleden sonrası güneşi Eyfel Kulesi'nin çelik yapıları arasından süzülüyordu. Paris, aşağıda olağan akışına devam ederken, kulede yalnız bir figür duruyordu: Hawk Moth. Gabriel Agreste, soğuk bakışlarını şehrin üzerinde gezdirdi. Hiçbir şeye aldırmadan elini bastonuna götürdü. Üzerindeki metal yüzey hafifçe parladı ve içinden küçük, gizli bir iletişim cihazı açıldı. Nathalie'nin sesi, cihazın içinden yankılandı. "Efendim, orada mısınız?"
"Buradayım, Nathalie." Gabriel'ın sesi sakin ama kararlıydı. "Zamanı geldi. Adrıen'ı her ne pahasına olursa olsun korumalıyız."
"Ona bir şey mi olacak?" Nathalie'nin sesi hafif bir endişe taşıyordu.
"Hayır. Ama yakında olacak olanlar, onun ilk gerçek sınavı olacak." Gabriel'ın gözleri parladı. "Ve bu, onun ilk zaferi olacak."
Bir an sessizlik oldu. Nathalie'nin sesi tekrar duyuldu. "Emin misiniz, Efendim?"
Hawk Moth elini yumruk yaptı. "Bundan daha emin olamam."
Şehir aşağıda tüm masumiyetiyle parıldarken, Hawk Moth'un aklında tek bir şey vardı: Zafer.
Usta Fu, Marinette'in odasında sessizce bekliyordu. Odanın penceresinden içeri süzülen akşam ışığı, eski Çin yazmalarına ve geleneksel öğelere hafif bir parlaklık katıyordu. Usta, derin bir nefes aldı ve çevresine göz gezdirdi. Marinette'in odası, yaratıcı ve enerjik bir atmosferle doluydu. Her köşede bir iz vardı, her detay bir tutkuyu yansıtıyordu. Ancak, o an için dikkatini sadece bir şey çekiyordu: Marinette'in hayatına girmesi gereken bu özel an. Marinette, odasına adımını attığında, karşısında hiç beklemediği birini gördü. Usta Fu, geleneksel kıyafetleriyle ve sakin tavrıyla, odasında bekliyordu. Marinette, şaşkınlıkla gözlerini ona dikip, "Siz kimsiniz?" diye sordu.
Usta Fu, yavaşça başını kaldırdı ve gülümseyerek, "Ben Usta Fu," dedi. "Sana yardımcı olmak için buradayım."
Marinette, hala şüpheyle bakıyordu. "Ama... nasıl geldiniz buraya? Neden benim odamda bekliyorsunuz?"
Usta Fu, kibarca ellerini birleştirerek, "Bazı şeylerin açıklanması zaman alır, Marinette. Ama sana söylemek istediğim bir şey var. Senin içinde, farkında olmadığın büyük bir güç var ve bu güç, seni çok daha büyük bir sorumluluğa hazırlıyor."
Marinette, şaşkınlıkla, "Büyük bir güç? Ben sadece normal bir kızım..." dedi.
Usta Fu hafifçe başını sallayarak, "Sana inandığım için buradayım, çünkü senin içinde bir şeyler var. Şu an fark etmiyor olabilirsin ama, doğru zamanı geldiğinde her şey daha net olacak. Sana rehberlik etmek için buradayım."
Marinette hala kafası karışmış şekilde Usta Fu'yu dinledi, ancak bir his vardı içinde... Bu adam, sıradan biri değildi. "Peki, nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.
Usta Fu, "Bunu anlaman için biraz zamanın olacak. Ama güven bana, bu yolculuk seni bekliyor ve seni bir lider yapacak," dedi ve sonrasında sakin bir şekilde ekledi, "Ama her şeyin bir zamani var. Şimdi biraz dinlenmelisin."
Usta Fu, Marinette'in odasında sessizce dururken, gerginliği hissedebiliyordu. Marinette, hala şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Usta Fu, gülümseyerek, "Bununla başlamak zor olacak, ama seni hazır görmek istiyorum. Gerçekten hazır mısın? dedi."
Marinette, içinde karışan duygularla başını sallayarak, "Hazırım, ama... ne demek istiyorsunuz?" dedi.
Usta Fu, derin bir nefes alarak, cebinden eski bir kutu çıkardı. Kutuyu dikkatlice açtı ve içinde parıldayan bir miras taşını, kırmızımsı ışıklarıyla Marinette'in gözlerinin içine doğru tuttu. "Bu" dedi, "Senin mucizen. Mucizeni sana veriyorum."
Marinette, gözlerini kısarak taşın parlaklığına baktı. "Bu.. bu ne demek? Mucizem mi? Ne yapmam gerekiyor?" diye sordu, kafası daha da karışmıştı.
Usta Fu, taşın ışığını ellerinde tutarak yavaşça konuştu. "Marinette, senin içinde büyük bir potansiyel var. Ama bu potansiyeli kullanabilmen için, bir yolculuğa çıkman gerekiyor. Bu taş, seni daha güçlü kılacak ve seni, kim olduğunu anlamana yardımcı olacak. Bu taş, seni Uğur Böceği yapacak, bir koruyucu... Paris'i kötülükten koruyacak bir kahraman."
Marinette, gözleri büyüyerek, "Ben... Uğur Böceği mi olacağım?" dedi. "Ama ben sadece bir kızım. Bunu nasıl yapabilirim?"
Usta Fu, nazikçe gülümsedi. "Herkesin bir rolü vardır. Senin rolün, dünyayı korumak için var. Bu taş seni, sadece bu göreve değil, aynı zamanda içindeki gücü keşfetmeye de yönlendirecek. Sana bir mucize veriyorum, ama bunu kullanmak için içindeki cesareti ve sevgiyi bulman gerekecek. Her şeyin zamanla yerli yerine oturacak."
Marinette, hala şaşkınlık içinde ama bir şekilde bu yükü taşıyabileceğini hissetmeye başlamıştı. "Peki, ne yapmam gerekiyor? Nereden başlamalıyım?"
Usta Fu, gülümseyerek, "Bunu hissettiğinde, seninle olan bağ kurulduğunda, Kwamin Tikki sana gücünü nasıl kullanman gerektiğini gösterecek. Şimdi her şeyin başlangıcı. Gücünü ve yolculuğunu kabul etmek için hazır olmalısın."
Marinette, küpeyi parmaklarıyla hafifçe dokunarak, birdenbire içinde bir sıcaklık hissetti. Her şey yavaşça yerine oturuyor gibi görünüyordu, ama Tikki'nin ortaya çıkışı için beklemesi gerekiyordu. Usta Fu'nun sözleriyle, içindeki gücü hissederek, bu yeni yolculuğa doğru ilk adımını atmaya hazır hissediyordu.
Paris'in koruyucusu olmak, Marinette'in hayatını değiştirecek bir sorumluluktu, ama neden seçildiğini henüz tam olarak anlamıyordu. Usta Fu'nun yüzünde, yılların getirdiği bir bilgelik vardı.
"Usta Fu," dedi Marinette, sesi hafifçe titreyerek. "Neden böyle söylediniz? Paris'in koruyucusu olmak... Ne demek bu? Beni tehdit eden ne var?"
Usta Fu derin bir nefes aldı ve gözleri bir an için uzaklara daldı. Gözlerinin içine baktığında, Marinette bir şeylerin farkına varmaya başladı. O kadar derin bir boşluk vardı ki, sanki o an, zamanın ötesindeki bir gerçeklikten konuşuyordu.
"Marinette," dedi sonunda, sesi karanlık bir yansıma gibi ağır ve belirgin. "Gördüğüm şeyler karanlık, bir o kadar da korkutucu. Paris, gölgelerle sarılı bir şehirdir, ve sen o gölgelerin derinliklerine inmeye mecbursun. Eyfel Kulesi'nin altında, gözlerimin gördüğü o tehlike büyüyor. Bu sadece bir tehdit değil... Bu bir uyarı."
Marinette'in içinde bir kıvılcım çaktı. Eyfel Kulesi? Orası... bir sembol, bir güç, bir başlangıç. Ama bu ne anlama geliyordu?
Usta Fu'nun sesi bir kez daha duyuldu, ancak bu sefer daha kararlıydı. "Paris'i korumak, sadece bir görev değil, bir fedakarlıktır. Her karanlık köşe, seni içine çekecek. Her adım, daha büyük bir tehlikeye yol açacak. Ama sen, bu görev için seçildin. Paris'in gerçek koruyucusu... O yüzden şimdi daha dikkatli olmalısın, Marinette. Gördüğüm karanlıklar, seni bekliyor."
Marinette, söylediklerinin ağırlığını hissetti. Usta Fu'nun gözlerindeki karanlık, onun sadece geçmişe değil, aynı zamanda geleceğe de tanıklık ettiğini gösteriyordu. Şimdi, o karanlıkla yüzleşmek zorunda kalacaktı.
Marinette, yatağının kenarında oturmuş, elindeki uğur böceği Mucizesi'ne bakıyordu. Usta Fu, odanın ortasında duruyordu, yüzündeki bilgece ifade her zamanki gibi sakindi. "Gitmek zorundayım, Marinette," dedi yavaşça.
Marinette başını hızla kaldırdı. "Şimdi mi? Ama Neden?"
Usta Fu, bastonuna hafifçe yaslanarak hafif bir tebessümle konuştu. "Kara Kedi'nin mucizesini yeni sahibine vermem gerekiyor. Onun da Uğur Böceği kadar güçlü birine ihtiyacı var."
Marinette'in içinde tuhaf bir his belirdi. Hem merak hem de endişe duyuyordu. "Ama... Kim alacak? Onu seçerken dikkatli olmalısınız. Eğer yanlış kişinin eline geçerse..."
Usta Fu, elini kaldırarak onu nazikçe durdurdu. "Endişelenme, Marinette. Onu doğru kişiye vereceğime emin olabilirsin."
Marinette, derin bir nefes aldı ama içinde hala bir huzursuzluk vardı. "Peki, ne zaman döneceksiniz?"
Usta Fu, başını hafifçe salladı. "Bunu zaman gösterecek. Ama şunu unutma, ne olursa olsun içindeki güce inanmalısın. Mucize'yi en iyi şekilde kullanacağına inanıyorum."
Marinette, yaşlı adamın gözlerindeki bilgelikle dolu sıcak bakışları hissederken hafifçe başını salladı. Usta Fu, son bir kez ona gülümsedi ve yavaş adımlarla odanın balkonuna yöneldi. Balkondan çıktığında Marinette, içindeki belirsizlikle bir kez daha elindeki Mucize'ye baktı. Artık her şey yeni başlıyordu...
Burjuva Ailesinde Gerilim
Paris'in en lüks otellerinden biri olan Le Grand Paris'in en üst katındaki süit, Audrey Bourgeois'nın sert ve eleştirel sesiyle yankılanıyordu. Odanın ortasında, şık bir elbise içinde dikilen Audrey, kollarını göğsünde kavuşturmuş, kocası Andre'ye sert bakışlar atıyordu.
"Bana bak Andre, otel artık eskisi gibi göz kamaştırıcı değil!" diye tısladı Audrey, burnunu havaya kaldırarak. "Her şey sıradan ve sıkıcı! Benim yönettiğim bir yerde bu nasıl mümkün olabilir?"
Andre Bourgeois, karısının karşısında gergin bir şekilde yutkundu. Kafasında hala mükemmel bir otel yöneticisi olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu, ama Audrey'in sözleri ona tokat gibi çarpıyordu.
"Sevgilim, emin ol ki her şey kontrol altında." dedi Andre, yapmacık bir gülümsemeyle. "Sadece... birkaç küçük düzenleme gerekiyor olabilir."
Audrey gözlerini devirdi. "Ah, Andre, gerçekten ne kadar da vizyonsuzsun! Senin yüzünden otelin yani, benim otelim Paris'te artık yeterince konuşulmuyor! Skandallarla bile manşetlere çıkmıyoruz, bu korkunç bir şey!"
Bu sırada, Chloe elinde telefonuyla süitin içindeki büyük aynanın önünde kendini inceliyordu. Annesinin şikayetlerini dinlemekten sıkılmıştı. Kaşlarını çatıp, sıkılmış bir ifadeyle araya girdi.
"Anne, ne zaman bana odaklanacağız? Sonuçta ben Chloe Bourgeois'yım, herkesin ilgilenmesi gereken kişi benim!" dedi sinirli bir şekilde. Audrey, kızına göz ucuyla bir bakış attı ve başını iki yana salladı. "Chloe, tatlım, tabii ki seninle ilgileneceğiz. Ama önce şu zavallı babanı bir kendine getirmem gerekiyor."
Andre derin bir nefes aldı, alnında ter birikmeye başlamıştı. "Audrey, neden her şeyi bu kadar dramatize ediyorsun?"
Audrey kaşlarını kaldırdı, gözleri öfkeyle parlıyordu. "Ben dramatize etmiyorum, Andre. Sen başarısız oluyorsun. Eğer bu oteli eskisi gibi mükemmel yapamazsan, belki de onun başında seni görmek istemem."
Andre'nin yüzü aniden bembeyaz oldu. "Ne demek istiyorsun?"
Audrey omuz silkti. "Sadece... düşündüğünü umuyorum."
Odada bir anlık sessizlik oldu. Chloe, bu gerilimi fırsat bilerek aynaya dönüp selfiesini çekti. "Ah, bu ışık gerçekten harika!"
Andre ise panik içinde düşüncelere dalmıştı. Audrey'nin tehditleri her zamanki gibi ciddiydi ve bunu hafife alamazdı. Ama şimdi ne yapacaktı?
Kedi Mucizesi Sahibini Buluyor
Paris'in sokakları geceye teslim olmuş, şehir ışıkları Seine Nehri'ni yansıtıyordu. Usta Fu, elindeki küçük ahşap kutuyu dikkatlice tutarak Gabriel Agreste'nin malikanesine doğru ilerledi. Bastonuna yaslanarak ağır ama kararlı adımlarla yürüyordu. Kara Kedi'nin Mucizesini yeni sahibine ulaştırma vakti gelmişti.
Malikanenin büyük demir kapısına vardığında derin bir nefes aldı ve zile bastı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve karşısında sert bakışlı, ciddi duruşlu bir kadın belirdi: Nathalie Sancoeur.
"Buyurun?" diye sordu Nathalie, Usta Fu'yu baştan aşağı süzerek.
Usta Fu, nazik bir gülümsemeyle başını eğdi. "İyi akşamlar, hanımefendi. Ben Bay Wang, Adrien Agreste'ye Çince özel dersleri vermek için geldim."
Nathalie, yaşlı adamı dikkatlice inceledi. "Çince mi?" diye tekrarladı şüpheyle. "Bay Agreste bana böyle bir öğretmenden bahsetmedi."
Usta Fu, elini sakince göğsüne götürdü. "Elbette, bu oldukça ani gelişen bir durum. Sayın Agreste, oğlunun dil yeteneklerini geliştirmesi gerektiğini düşünüyor. Ona geleneksel bir öğretmenin daha faydalı olacağını söyledi. Kendisiyle konuşmak isterseniz bekleyebilirim." Usta Fu her şeyi ayarlamıştı öncelerden Gabriel Agreste'i aramış, Çince öğretmenliği yaptığını oğluna dil eğitimi verebileceğini söylemişti. Gabriel'in yoğun zamanlarına denk geldiği için kabul etmişti.
Nathalie, Usta Fu'nun sözlerini değerlendirirken bir an duraksadı. Gabriel'ın, Adrien'ın eğitimi konusunda katı kuralları vardı ama böyle bir ders hakkında bilgi vermemesi garipti. Ancak Adrien'ın eğitimine çok önem verildiği için bu mantıklı da geliyordu.
Sonunda kapıyı biraz daha açarak başını salladı. "Bekleyin, Adrien'ı çağırayım."
Usta Fu hafifçe gülümseyerek başını eğdi. "Teşekkür ederim, hanımefendi."
Nathalie, kapıyı arkasından kapatarak içeri doğru ilerledi. Usta Fu, elindeki küçük kutuya kısa bir bakış attı. Gece daha yeni başlıyordu...
Adrien, merdivenlerden inerken merakla kapının önünde bekleyen yaşlı adamı süzdü. Babası ona yeni bir Çince öğretmeni ayarladığını hiç söylememişti. Yine de, bu tür sürprizlere alışkındı.
Nathalie, Adrien'ı kapıya doğru yönlendirirken ciddi bir sesle konuştu. "Bay Wang, bu Adrien Agreste. Adrien, bu da yeni Çince öğretmenin."
Usta Fu, nazikçe başını eğerek gülümsedi. "Merhaba, Adrien. Ben Wang Fu. Çinceye olan ilginin çok değerli olduğunu duydum."
Adrien, hafif bir gülümsemeyle başını salladı. " Merhaba, Bay Fu. Çince öğrenmek gerçekten harika olurdu ama babam bana bundan hiç bahsetmedi."
Nathalie, hafifçe kaşlarını çattı. "Babanın kararlarını sorgulama, Adrien. Bay Wang burada senin gelişimin için."
Usta Fu, Adrien'ın gözlerine dikkatle baktı. Ona söylemesi gereken çok şey vardı ama Nathalie'nin varlığı işleri zorlaştırıyordu. Aniden bir fikir geldi aklına. Hafifçe öksürerek cüppesinin içine soktuğu küçük kutuyu usulca çıkardı ve hızlı bir hareketle Adrien'ın ceket cebine sıkıştırdı.
Adrien, hafifçe irkilse de bir şey söylemedi. Gözleri Usta Fu'nun bilgece bakışlarıyla buluştu. Sanki yaşlı adam ona sessizce bir mesaj veriyordu.
Usta Fu hafifçe gülümsedi. "İlk dersimizi daha sonra yapalım, Adrien. Şimdilik sadece tanışmak istedim."
Nathalie, zaman kaybetmeden araya girdi. "Anladım. O halde Bay Agreste'ye ileteceğim. Şimdilik bu kadar."
Usta Fu, nazikçe başını eğdi. "Teşekkür ederim, hanımefendi. Adrien, yakında tekrar görüşeceğiz."
Adrien, cebinde hafifçe ağırlığını hissettiği kutuya dokunarak Usta Fu'ya meraklı bir bakış attı. "Sanırım öyle... Bay Wang."
Usta Fu, bastonuna yaslanarak kapıdan ayrıldı. Görevinin ilk kısmı tamamlanmıştı. Şimdi sıra Adrien'ın gerçek kaderiyle tanışmasındaydı...
Akuma'nın İlk Yükselişi
Eyfel Kulesi'nin en tepesinde, Paris'in gecesini seyreden karanlık bir figür duruyordu. Ay ışığı, yüzündeki sert ifadeyi belli belirsiz aydınlatıyordu. Gabriel Agreste, yani Hawk Moth, derin bir nefes alarak Paris'i izliyordu.
Gözlerini kapattı ve zihnini açtı. Şehrin dört bir yanından yükselen duyguları hissetmeye başladı. Sevinç, korku, heyecan... Ancak, içlerinden biri giderek daha baskın hale geliyordu. Bir öfke ve hayal kırıklığı dalgası, adeta bir fırtına gibi Hawk Moth'un hislerini sardı.
"Bu duygu... çok güçlü."
Gözlerini açtığında, hedefini net bir şekilde görebiliyordu. Otel Le Grand Paris'in süitinde, Andre Bourgeois'nın hayal kırıklığı ve çaresizliği zihninde yankılanıyordu. Audrey'in küçümseyici sözleri, otelini elinden alma tehdidi.... Tüm bunlar başkanı öfkeyle doldurmuştu.
Hawk Moth, elini yavaşça kaldırdı ve mor kelebekleri çevresinde dans etmeye başladı.
"Küçük bir aşağılanma ve baskı... İşte tam da ihtiyacım olan şey," diye fısıldadı kendi kendine.
Elini açarak kelebeklerden birine odaklandı. "Uç, küçük Akuma... ve Başkan Andre'yi benim şampiyonuma dönüştür!"
Akuma, hızla havalanarak Paris semalarında süzülmeye başladı. Eyfel Kulesi'nin ışıkları altında, Hawk Moth gözlerini kıstı.
"Bugün Paris, yeni bir düzenin başlangıcını görecek..."
İkinci Dünyaya Adım
Gece Paris'te sessizdi. Şehir, ışıklarıyla geceyi aydınlatırken, bir şeylerin olduğunu hissedebiliyordu. Bu gece, her şey değişecekti.
Marinette, odasında yalnızdı ve elinde Uğur Böceği Mucizesi vardı. Bugün, ne olursa olsun, kahraman olmaya karar vermişti. İçindeki gücü hissettiğinde kalbi hızla çarpmaya başladı. O an, ilk defa bir kahraman olarak yolculuğa çıkmaya hazır hissediyordu. Bir adım attı, ve o anda, büyük bir ışık patlaması yerine, bir ses duydu.
"Merhaba, Marinette."
Bir anda, küçücük bir yaratık, kırmızı benekli, şirin bir şekilde uçarak onun karşısında belirdi. Tikki'ydi.
"Sen kimsin?" diye şaşkın bir şekilde sordu Marinette, etrafına bakarak. Bir an için ne olduğunu anlamayarak geri çekildi.
"Ben Tikki," dedi küçük yaratık. "Ve senin koruyucunun, Uğur Böceği Mucizesi'nin Kwamisiyim."
Marinette, şaşkın bir şekilde gözlerini kısıp ona bakarak, "Koruyucum?" diye mırıldandı.
Tikki hafifçe gülümsedi. "Evet. Benim görevim, senin gibi bir kahramanın doğru şekilde güçlerini kullanmasına yardımcı olmak. Eğer hazırsan, bu dünyada büyük bir yolculuğa çıkacaksın."
Marinette, hala biraz şaşkındı. "Ama ben... ben sadece sıradan bir kızım. Kahraman olmak... bu nasıl mümkün olabilir?"
Tikki, ona nazikçe yaklaşarak gözlerinin içine baktı. "Bazen, içinde bir güç olduğunu fark etmen zaman alır. Ama seni seçtik, çünkü içindeki cesaret ve iyilik, bu dünyayı koruyacak güçte."
Bir an için Marinette'in içindeki kararsızlık yok oldu. Gözlerinde bir parıltı belirdi. "O zaman... birlikte çalışacağız. değil mi?"
Tikki gülerek başını salladı. "Evet, birlikte. Ama şunu unutma, senin gücün sadece seninle. Şans, sana güç veriyor, ancak o gücün nasıl kullanılacağını, yani hangi kararları alacağını belirleyen kişi yine sensin. Senin içindeki iyilik, cesaret ve kararlılık, güçlerini nasıl kullanacağını gösterecek."
Marinette, Tikki'nin sözlerini sindirerek derin bir nefes aldı. "Bunu gerçekten başarabileceğimi düşünüyor musun?"
Tikki, ona güven dolu bir bakışla cevap verdi. "Evet, sen her zaman güçlüydün, Marinette. Şimdi sadece o gücü keşfetme zamanı."
Marinette, Tikki'nin söylediklerine kulak verdi ve içindeki kararsızlık yavaşça kayboldu. Gözlerinde yeni bir ışık yanmaya başladı. "O zaman, birlikte başlayalım. Paris'i korumaya hazırım."
Tikki, gülerek uçtu ve başını salladı. "Bundan eminim. Şimdi, bu dünyayı korumak için seninle birlikte olacağım."
Marinette, Tikki'nin sözlerinden cesaret alarak, odasının penceresini açtı. Paris'i korumak, şimdi en büyük hedefiydi. Ve her şey, onu bekliyordu. Tikki ona mucize hakkında bildiği her şeyi aktardı. Yapması gereken kendine güvenmek ilk yolculuk için dönüşüm sözlerini söylemekti ayrıca bu sır kalması gereken bir şeydi kimseye bahsetmemesi gerekiyordu. Ne kadar az kişi öğrenirse o kadar kimliği gizli kalacaktı. Tikki, son olarak Akuma'dan bahsetti onu sadece Uğur Böceği yakalayabilirdi...
Adrien'ın gözleri hala dikkatlice Usta Fu'nun cebine koyduğu kutuya odaklanmıştı. Merakını yenemeyip, kutuyu masanın üzerine koyarak dikkatlice açtı. İçinden küçük bir yaratık, Plagg çıkarak uçtu.
Adrien şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sen de kimsin?" diye sordu, biraz geri çekilerek.
Plagg, kendine güvenerek havada süzüldü ve gülümsedi. "Ben Plagg, Kara Kedi Mucizesinin Kwamisiyim." dedi alaycı bir şekilde.
Adrien, hala şaşkın bir şekilde yaratığı izlerken, "Kara Kedi Mucizesi mi? Kwamisi mi? Ne demek bu?" diye sordu.
Plagg, kısa bir sessizlikten sonra, "Bu seninle ilgili, tabii eğer hazırsan," diyerek yanıtladı. "Senin gibi bir kahraman olacak kişiye yardımcı olacağım."
Adrien, kafasında hala bir sürü soru olmasına rağmen, bir şeyleri fark etmeye başlamıştı. "Yani ben... bir kahraman mı olacağım?" diye sordu, ama gözlerinde şaşkınlık ve heyecan karışımı bir bakış vardı.
Plagg gülerek, "Evet, ama önce benimle anlaşman lazım. Kahraman olmanın zor tarafı bu işte." dedi.
Adrien, elindeki kutuya tekrar bakarak, "Ama nasıl? Benim sıradan bir hayatım vardı... bu nasıl mümkün olabilir?" diye mırıldandı.
Plagg, ciddiyetle cevap verdi, "Bazen, hayatın en büyük mucizeleri en beklenmedik yerlerde başlar. Şimdi, senin içindeki gücü keşfetme zamanı. Birlikte bu dünyayı koruyacağız."
Adrien, biraz da olsa rahatlayarak gülümsedi. "Peki, Plagg. O zaman birlikte çalışacağız."
Plagg gözlerini kısıp, "Tabii ki. Ama önce bir şey var," diyerek havada bir tur attı ve yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. "Peynir!"
Adrien gülerek, "Tamam, ama savaş bitmeden önce değil," dedi.
Bu şekilde Adrien ve Marinette Kwamilerle tanışmış oldu. Plagg ve Tikki ikisine de güçlerini anlatmış onları ilk mücadeleye hazırlamak için ellerinden geleni yapmışlardı. İkisi de yeni başlamış olsalar da ilk tecrübelerini edinmişlerdi. Eğer yardıma ihtiyaç olursa hem Adrien, hem de Marinette usta Fu'yu dükkanında ziyaret edebileceklerdi. Kwamiler Onun son gardiyan olduğundan kendilerinin seçilmiş oldukları için mucizeleri onlara verdiğinden bahsettiler. O sırada Hawk Moth ve küçük kelebeği ilk saldırısı için bekliyorlardı. Başkan Andre'nin öfkesi Hawk Moth'un planı için yeterliydi bile. Bir yanda yeni kahraman olan Adrien ve Marinette diğer yanda mucize sahiplerinin kimliklerini ifşa etmek isteyen bunun için kamera kayıt sistemiyle savaşa hazırlanan Hawk Moth vardı. Mucizelerin büyük savaşı artık başlamaya hazırdı, Sessizlikten sonra yaklaşan fırtınanın ürpertileri hissedilebiliyordu. Hawk Moth'un Büyük kimlik planını kim durduracak? Adrien ve Marinette İlk savaşlarında neler hissedecek? Uğur Böceği ile Kara kedi Tanışmaya hazırlar mıydı ?
BÖLÜM SONU
Yorumlar