MUCİZE 1. SEZON 1. BÖLÜM - GÖLGEDEKİ TEHDİT (PART 1)
1.SEZON 1. BÖLÜM * GÖLGEDEKİ TEHDİT
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞BİR MUCİZE🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
Geçmişe Yolculuk
Paris, geceyle örtülüydü. Işıklar şehri aydınlatırken, hava hafifçe rüzgarlıydı. Ancak sokaklarda normalden farklı bir his vardı. Her şey gibi, gece de uyanmıştı. Marinette, Paris'in bu sakin halinden pek hoşlanmıyordu. Ama her şeyin olduğu gibi, gecenin de bir sırrı vardı.
Bir zamanlar, kaybolan bir güç vardı. Çok uzun yıllar önce, Paris'in kaderini değiştiren bir olay olmuştu. Bir grup eski bilim insanı, mucizelerin kaynağını keşfetmişti. Birçok kişi bu gücü anlamaya çalışmış, ama sadece birkaçı bunun ne olduğunu keşfetmişti. Ve o kişiler, çok büyük bir hataya imza atmıştı. Marinette ve Adrien, bu geçmişin birer sembolüydü, ama henüz bilmiyorlardı. Gerçekten kimse bilmiyordu.
Paris'in en sıradan görünen gençlerinden biri olan Marinette Dupain-Cheng, aslında sandığından çok daha büyük bir sorumluluğun altındaydı. Günlük hayatında, sevgi dolu ama bir o kadar da sakar bir lise öğrencisiydi. Annesi ve babasının fırınında onlara yardım eden, moda tasarımı hayalleri kuran Marinette, dışarıdan bakıldığında sadece hayalleri peşinde koşan sıradan bir gençti. Ama o sıradanlık, yalnızca bir maskeydi. Çünkü o, Paris'in Uğur Böceğiydi. Paris'in koruyucusu şehrin umudu. Güçlerini kazandığı günden beri, en büyük korkusu hata yapmak ve insanların ona olan güvenini kaybetmekti. Ama daha büyük bir korkusu vardı: Adrien'ı koruyamamak.
Adrien Agreste ise dışarıdan bakıldığında Paris'in en ünlü modellerinden biriydi. Zarif, kibar ve herkese karşı nazik biri olarak bilinirdi. Ancak bu, onun gerçek yüzü değildi. Adrien, babasının gölgesinde büyümüş, gerçek duygularını her zaman içinde saklamak zorunda kalmıştı. Onun için özgürlük, sadece bir hayaldi. Ama bir şey vardı ki, ona gerçek özgürlüğü hissettiren tek şeydi: Kara Kedi olmak. Kedi Mucizesini taktığında, Adrien artık ünlü bir model değil, kahramanlık dolu bir savaşçıydı. Güçlü, esprili ve korkusuzdu. Ama en önemlisi, Marinette'in en büyük destekçisiydi. Her zaman Uğur Böceği'nin yanında savaşmış, onunla birlikte Paris'i korumuştu. Onlar, birbirlerinin en büyük sırlarıydı. Ve şimdi, onları birlikte bekleyen daha büyük bir sır vardı.
Paris'te yeni bir sabah, Marinette Dupain-Cheng, her zamanki gibi aceleyle evden çıkmış, telaş içinde okuluna doğru koşuyordu. Soluk soluğa kaldığını fark etse de adımlarını hızlandırdı. Bu sabahın diğerlerinden farklı olacağını bilmiyordu. Aynı anda, okulun önüne doğru adım atan başka biri vardı. Adrien Agreste. Paris'in en ünlü moda tasarımcısının oğlu, bugüne kadar hep özel dersler almış, dış dünyaya kapalı bir hayat yaşamıştı. Ama bugün, ilk kez sıradan bir öğrenci olarak okula adım atıyordu. İçinde bir heyecan vardı, ama aynı zamanda gergindi. O, insanların arasına karışmaya hazır mıydı?
Tam o sırada...
ÇARP!
Marinette'in ayağı kaldırım taşına takıldı, elindeki defterler havaya uçuştu. Önündeki çocuğa çarpmasıyla ikisi de dengesini kaybetti. Adrien, refleksle Marinette'i yakalamaya çalıştı ama bu çabası işe yaramadı ve birlikte yere düştüler.
Marinette (şaşkınlıkla):
"Aaah! Ç-çok özür dilerim!"
Başını kaldırdığında, gözlerinin içine bakan parlak yeşil gözleri gördü. Kalbi bir anlığına durdu sandı. Karşısındaki çocuk, kusursuz yüz hatları ve nazik gülümsemesiyle sanki bir rüyanın içinden çıkmış gibiydi.
Adrien (gülümseyerek):
"Sanırım yanlış bir başlangıç oldu!"
Marinette'in yüzü kıpkırmızı oldu. Kelimeler boğazına düğümlendi. Ayağa kalkmaya çalışırken daha da tökezledi.
Marinette (kendi kendine):
"Tamam Marinette, sakin ol... Karşındaki normal bir insan... yani çok da normal sayılmaz... Yok, hayır! Şimdi aptalca bir şey söyleme!"
Yanlarından geçen öğrenciler, Adrien'ın kim olduğunu fark etmişti bile. Gabriel Agreste'nin oğlu! Ünlü model!
Alya (Marinette'in en iyi arkadaşı, koluna girerek):
"Kızım, sen kime çarptığının farkında mısın? Bu Adrien Agreste!"
Marinette (şok içinde):
"A-Adrien mı? Yani o Adrien mı?"
Adrien biraz mahcupça gülümsedi. O kadar ilgi çekmeye alışık değildi, ama yine de nazik kalmaya çalışıyordu.
Adrien:
"Şey, evet... Ama bana sadece Adrien diyebilirsin. Tanıştığımıza memnun oldum."
Elini uzattı. Marinette'in zihni allak bullak oldu. Kendi ellerine baktı, terlediğini fark etti. Titreyerek Adrien'ın elini sıktı.
Ve işte o anda...
Kaderin ilk düğümü atılmıştı.
Adrien, Marinette'in elini sıktığında, sanki zamanda kısa bir anlığına bir boşluk oluştu. Bu tokalaşma, basit bir tanışmadan fazlasıydı. İkisi de bunu hissediyordu ama henüz nedenini bilmiyorlardı. Marinette, gözlerini kaçırarak hafifçe gülümsedi.
Marinette:
"Ben... şey, Marinette! Marinette Dupain-Cheng!"
Adrien de aynı şekilde hafifçe gülümsedi, ama içinde bir şeyler kıpırdanıyordu. Sanki bu an, daha önce yaşanmış gibiydi.
Adrien:
"Memnun oldum, Marinette."
Marinette, Adrien'ın elini bırakırken kalbinin hızlı çarptığını hissetti. Neden böyle olduğunu bilmiyordu. Ancak kaderin ipleri zaten çoktan çekilmişti. Tokalaşma anı, Adrien'ın zihninde eski bir anıyı tetikledi.
Yıllar önce...
Adrien, annesinin elini tutuyordu. O zamanlar küçük bir çocuktu, hayat çok daha basitti.
Emilie (Adrien'ın annesi, gülümseyerek):
"Unutma Adrien, bazen bir el sıkışmak, bir dostluk başlatabilir... veya bir kaderi değiştirebilir tatlım."
Adrien, o küçücük elleriyle annesinin elini sıkmıştı. O zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu. Ama şimdi, yıllar sonra... Marinette'in eliyle tokalaşırken, aynı hissi yaşadı. Sadece bir el sıkışması değildi bu. Bu kaderin çağrısıydı. Marinette elini geri çektiğinde, yanakları hafifçe kızarmıştı.
Marinette (hafifçe gülümseyerek):
"Sanırım bu biraz garip bir tanışma oldu."
Adrien başını salladı.
Adrien:
"Evet... ama belki de en unutulmaz olanı."
Bu cümle Marinette'in yüzünün daha da kızarmasına sebep oldu. İkisi de bu anın önemini tam olarak anlayamıyordu. Ama kader onları bir araya getirmişti. Ve çok yakında, bu karşılaşma Paris'in kaderini değiştirecek olayların başlangıcı olacaktı. Adrien, Marinette ile tokalaştığında, zihninde eski anılar canlanmıştı. Ama bu anılar sadece annesiyle değil, babasıyla da ilgiliydi. Zihni, geçmişin gölgeleri arasında dolaşırken, Gabriel Agreste'in dünyasına bir pencere açıldı.
Gabriel Agreste, Paris'in en ünlü moda tasarımcılarından biriydi. Ama onun gerçek tutkusu, gücü elinde tutmaktı. Dışarıdan soğukkanlı, disiplinli ve mükemmelliyetçi bir adam olarak bilinse de, aslında yıllardır büyük bir sırrın peşindeydi. O, mucizeleri bilen ve onların gücünü arzulayan adamdı. Ancak, her şeyin başladığı nokta, eşi Emilie Agreste'in kayboluşuydu. Emilie, Gabriel'in tam tersiydi. Nazik, sevgi dolu ve ailesi için her şeyi yapabilecek bir kadındı. Ama onunda bir sırrı vardı. TAVUSKUŞU MUCİZESİ....
Yıllar önce, Emilie ve Gabriel, mucizelerin gücünü araştırırken Tavuskuşu ve Kelebek Mucizesini keşfetmişlerdi. Bu iki mucize, birlikte kullanıldığında sonsuz bir güç vaat ediyordu. Ama mucizeler eksik ya da kusurluydu. Ve Emilie, Tavuskuşu Mucizesi'nin tehlikesini fark edememişti.
Nathalie Sancoeur, Gabriel Agreste'nin sağ koluydu. Her zaman sessiz, her zaman kontrol altında... Ama her zaman gözlemde. İnsanlar onu sadece soğukkanlı bir asistan olarak görüyordu. Ama Gabriel için, o bir sırdaştı. Ve Emilie kaybolduğunda, Nathalie de onunla birlikte bir şeyleri kaybetmişti. Ancak, her şey Emilie kaybolmadan önce başlamıştı...
Yıllar önce, Gabriel Emilie ve Nathalie, eski bir metin bulmuşlardı. Bu metinde efsanevi bir gücün bahsi geçiyordu. Bir çift broşun, istediği her şeyi gerçekleştirebilecek bir gücü açığa çıkardığı söyleniyordu.
Gabriel (metne bakarak):
"Bu sadece bir efsane olamaz... Eğer bu güç gerçekse, onu bulmalıyız."
Emilie (hafifçe gülümseyerek):
"Gerçek olmasa bile, bunu öğrenmenin tek yolu var, değil mi?"
Ve böylece, üçü birlikte araştırmalara başladılar. Sonunda, Onları Paris'in eski mahzenlerinden birine götüren ipuçlarını takip ettiler. Paris'in altındaki eski bir yapının içinde, üçü de yıllardır kimsenin dokunamadığı eski bir odada duruyordu. Odada, ortasında eski bir taş platform bulunan bir masa vardı. Platformun ortasında, üzerinde eski semboller bulunan bir kutu duruyordu.
Nathalie (sessizce):
"Bu... çok eski görünüyor. Sanki burada yüzyıllardır saklanmış gibi."
Gabriel (kutunun üstüne dokunarak):
"Ve neden burada olduğunu bilmiyoruz. Ama öğreneceğiz."
Emilie kutuyu dikkatlice açtı. Ve tam o anda, odanın içi soluk bir ışıkla parladı. Kutunun içinde... iki mucize vardı. Biri mor bir kelebek broşu. Diğeri ise mavi bir tavuskuşu broşu. Gabriel ve Emilie, mucizeleri eline aldıklarında bir enerji akımı içlerinden geçti.
Emilie (nefesini tutarak):
"Bu... inanılmaz."
Gabriel (kendi kendine):
"Eğer bunlar gerçekse, onların ne yapabileceğini de öğrenmeliyiz."
Ama bir şey daha vardı. Kutunun içindeki eski bir parşömen, mucizelerin nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Ve orada yazan bir cümle, Nathalie'nin dikkatini çekti:
"Bu gücü yanlış kullanan, ağır bir bedel ödeyecektir."
Nathalie (ciddiyetle):
"Bunu dikkatli kullanmalıyız. Eğer bu gerçek bir güçse, bir tehlikesi de olmalı."
Ama Gabriel, çoktan kararını vermişti.
Gabriel (soğukkanlılıkla):
"Gerçek güç, onu kontrol edebilenindir, Nathalie."
Şimdiye Dönüş:
Adrien'ın zihni, geçmişin derinliklerine doğru kayarken, Gabriel Agreste ve Nathalie'nin yıllar önce yaptığı keşfi farkında olmadan hayatının bir parçası haline geliyordu. Babasının geçmişinden habersizdi. O, günlük hayatının karmaşasında kaybolmuş bir gençti. Ama bir gün, babasının geçmişinin peşine düştüğünde, gizli bir hikayenin içine çekilecekti.
Marinette ile tanıştıktan sonra, Adrien'ın içindeki boşluk daha da büyümeye başlamıştı. Marinette'in enerjisi Adrien'ı cezbetmişti. Ama bir şeyler eksikti. Adrien, bu tuhaf duyguyu tam olarak ne şekilde anlamalıydı? O anlar, babasının kaybolmuş geçmişinin, kendi geleceğini nasıl şekillendireceğini bilmeden başladı. Ancak Adrien, kesinlikle bilmiyordu. Babasının sırrı, onu bekliyordu....
Adı, kimse tarafından bilinmeyen yeni bir düşman ortaya çıktı. AKUMİZER....
BÖLÜM SONU
Yorumlar
Sormaq istiyorum hikayeye (story'de) atdığınız gün linke giremezsek başka bir zaman nereden izleye bilirik??? Söylerseniz sevinirim😊🙃